Baha Sadık Akıner’in Kaleminden”Refik Halit Karay”

Kalemi de, dili de sivriydi…

Eğilip bükülmeden,

Düşüncesini açıkça belli ederdi…

Bu sebepten ömrü sürgünlerde geçti…

Türk Edebiyatının en önemli eserlerinden

‘Memleket Hikâyeleri’ni;

Sinop,

Ankara,

Çorum

ve Bilecik’te sürgündeyken,

İstanbul’a duyduğu hasretle yazdı…

İstanbul Türkçesini,

En iyi kullanan yazar olarak anılıyordu…

Mustafa Kemâl önderliğindeki milli mücadeleyi;

‘Ümitsiz bir çaba’ olarak nitelendirip,

İstanbul Hükümetini destekledi…

Yeni kurulan 

Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından;

“Yüzellilikler” listesine konup,

Yurt dışına sürüldü…

15 yıl süren Halep ve Beyrut sürgünlerinde ise;

Vatan hasretiyle,

‘Gurbet Hikâyeleri’ni yazdı…

Evet, tanıdınız dostlar.

Bugünkü konuğumuz Refik Halit Karay…

*****

Türkiye’nin en önemli yazarlarından,

Refik Halit KARAY öldü bugün…

56 yıl önce bugün;

18 Temmuz 1965’te,

İstanbul’da,

Süleymaniye Darüşşifası’nda ayrıldı aramızdan…

Aşk evliliği yaptığı;

Kendisinden 24 yaş küçük olan eşi 

Nihal Hanım da dayanamadı bu ayrılığa,

O da göçtü hemen ardından sonsuzluğa…

******

Zamanın behrinde;

Refik Halit, Halep’te sürgünde…

Yakup Kadri Karaosmanoğlu anlatıyor:

“Bir akşam, ATATÜRK;

Sofraya oturduğumuz sırada, 

Çatal, kaşık sesleri arasında,

‘Efendiler!…’ dedi…

Der demez,

Sesler bir bıçak gibi kesildi…

‘Beni dinleyiniz!…

Size bu akşam tadına doyulmaz bir 

Ziyafet-i edebiye çekeceğim…’

Elindeki cep boyutlarındaki kitabı göstererek:

‘Bu kitap Refik Halit’in;

Yirmi yıllık bir akıl hastasının şuuru yerine gelip,

Kendini baştanbaşa değişmiş bir Türkiye içinde bulunca, 

Tekrar delirişini gösteren bir tiyatro piyesidir…’

diyerek okuma gözlüğünü taktı 

ve kitabı sofrada bulunanlara okumaya başladı…

Refik Halit Karay’ın;

“Deli” adlı tiyatro piyesini,

Sonuna kadar okudu…

Okudukça kahkahalarla güldü,

Sofradakiler de O’na katıldı…

ATATÜRK kitabı bitirdikten sonra 

Gülmekten yaşaran gözyaşlarını sildi ve 

“Yazık oldu Halit’e…” diyerek 

İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya döndü: 

“Ne yapacaksak yapalım;

O’nun bir an önce, 

Memlekete dönmesinin çaresine bakalım…” 

*****

ATATÜRK yine yapmıştı yapacağını…

Kendisini eleştirse,

Kendisine karşı çıksa da;

Yine bir sanatçıyı-bilim insanını,

Topluma mâl olmuş,

İşini iyi yapan bir edebiyatçıyı affetmişti işte…

Tertemiz bir yüreği vardı Ata’mızın…

Hepimizin bildiği gibi;

En önemli özelliği,

Kin tutmaması, çabuk affetmesiydi…

Böylece 1938 affı çıktı…

*****

Af haberinin ardından;

1938 yılının Temmuz ayında yurda döndü

ve Tan Gazetesi’nde,

“Refik Halit’ten Telgraf” başlıklı bir yazı yayınladı…

“Dönüş sevincim katmerlidir…

Sevgili yurdumu ne halde bıraktım?

Nasıl bir harika ile karşılaşacağım?

Dumanı yaslı tüten bir fabrika bacası tanırdım:

Zeytinburnu…

Ankara’da tek bina Taşhan’dı…

Bankalarda dilimiz ötmez,

Şirketlerde sözümüz sökmezdi…

Trende Türkçe’mi Rumlaştırmadan,

Biletçiye meramımı anlatamazdım…

Tokatlıyan’da Frenkçe söylemezsem,

Garsona dilediğimi kolayca yaptıramazdım…

Plajlarımızda yüzen yabancılara kıyıdan korkarak bakar,

Avrupa’dan dönerken hudutta şapkamı pencereden atardım…

Memlekette toprağın kurusu bizim,

Yaşı elindi…

Bıraktığım haldeki bu Vatan yerine,

İstiklâl ve mucize ülkesine,

Kavuşmaktan duyduğum heyecan içinde;

Şu yaşımda,

Ağlar-güler ilân bebeklerine döndüm… 

Mütemadiyen tekrarladığım söz:

Yaşa ATATÜRK!…

Beni gurbette de;

Göğsümü kabartarak yaşatan,

ATATÜRK…”

*****

Zincirlikuyu Mezarlığı’nda yatar şimdi Usta,

Ebedi istirahatgâhında…

Anısına

ve muhteşem üretimlerine saygıyla…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir